Kimilerine göre diller ilkel ve gelişmiş diye ikiye ayrılabilir. Bu kişilere göre, örneğin Avustralya yerlilerinin konuştuğu dillerden Warlpiri dili muhtemelen ilkel; İngilizce, Türkçe de muhtemelen gelişmiş. Bu yargının neye dayandığı pek belli değil; bazı dillere ilkel, daha az gelişkin demek için insanlar muhtelif nedenleri sıralayabiliyor: Eskiden diller ilkelken, şimdi daha gelişmiş oldukları düşünülüyor. İlkel algılanan kültürlerin dilleri de otomatikman ilkel sanılabiliyor. Ya da söz dağarcığı bir gelişmişlik ölçütü olarak alınabiliyor.
Ancak neresinden tutsanız bu görüş elinizde kalıyor; herhangi bir dilin ilkel olduğunu söylemek pek mümkün değil. Şimdi bunu göstermek için önce kadim dillere, sonra da avcı-toplayıcı kültürlerin dillerine bakalım. Ondan sonra da Uzak Asya dillerine uzanacağız. Odak noktamız dilin ta kendisi olan dilbilgisi olacak, yani bir dildeki seslerin bir araya gelişini, sözcüklerin ve cümlelerin kuruluşunu yöneten yapısal kurallar. Son olarak da söz dağarcığının zenginliği konusuna değineceğiz.
Birincisi, kadim diller de modern diller kadar gelişkin gramere sahipti. Sümerce, Eski Mısırca gibi kadim dillerin ya da daha eskilerinin gramerce daha basit olduğu, çağlar geçtikçe dillerin gramerinin geliştiği düşünülebilir. Ancak bu inancı destekleyecek herhangi bir veri yok elimizde. Eski Mısırca, Arapça ve İbranice ile akraba; o dillerinkine çok benzeyen bir grameri var. Sümercenin grameri de günümüz Kafkas dillerininkine hayli benziyor; aralarında akrabalık yok ama. Yani binlerce yıl geriye gitsek de, elimizdeki tarihi metinlerde modern dillere benzeyen diller çıkıyor karşımıza.
İkincisi, “ilkel” kültürlerin konuştuğu diller de “gelişmiş” kültürlerin konuştuğu diller kadar karmaşık.
Kimileri belli kültürlerin ilkel, diğer bazılarının da gelişkin olduğunu savunabilir. İlkel görülen kültürlerin dillerinin de ilkel olacağı yönünde bir önyargı da buna eşlik ediyor çoğu kez. Örnek olarak Afrika’nın güneyindeki Kalahari çölünde yaşayan !Kung halkına bakalım. Çölde avlanıp yemiş toplayarak hayatta kalıyor, ottan çamurdan barınaklarda yaşıyorlar; fena halde ilkeller yani. Dillerine gelince durum şöyle: Standart Türkçede 23 ünsüz, 8 ünlü var. Standart İngilizcede de 24 ünsüz, 20 ünlü bulunuyor. Bu sayılar kimin neyi nasıl saydığına göre azcık değişebilir; önemli değil. Gelelim !Kung diline. Sıkı durun; 99 adet ünsüzü, 30 küsur da ünlüsü var! Dünyanın en zenginlerinden, muazzam bir ses sistemine sahip. Yani bir kültür “ilkel” görünebilir ama konuştuğu dil bundan bağımsızdır.
Üç, bir dilin grameri yüzeysel bir bakışla basit görünebilir, ama karmaşıklık başka yerde yatıyor olabilir. Malum, Türkçede bol miktarda ek kullanılıyor. Hatta bir zamanlar “Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” gibi bilmem kaç tane eki yutmuş bir canavarla Guinness Rekorlar Kitabı’na bile girmişti. Güney Doğu Asya’da konuşulan dillerse neredeyse hiç ek kullanmıyor. Sözcüklerin kökleri tek heceli ve yalın vaziyette duruyor çoğu kez.
Buna bakarak bu dillerin hayli ilkel olduğunu düşünebilir ve hayli yanılmış oluruz: Bu bölgenin dillerinde ton denen bir ses olayı var. Örneğin Mandarin Çincesinde “ma” hecesini söylerken ses perdesiyle oynayarak farklı anlamlar elde edilir. Bu beş farklı şekilde yapılabiliyor bu dilde; yani Mandarin Çincesinde beş ton var. Kimi dilbilimcilere göre Wu Çincesinde bu sayı tam on ikiye kadar çıkıyor. Ton olgusunun muazzam karmaşıklık arz eden, gayet ilginç bir araştırma konusu olduğunu tahmin edebilirsiniz.
Son olarak, bir dildeki sözcük sayısına bakarak da o dilin gelişmiş mi, ilkel mi olduğunu söylemek anlamsız. Şöyle bir analoji kuralım: Her şeyleriyle tamamen aynı iki Porsche spor arabası düşünün. Birini Alman otobanına koyuyoruz; hız sınırı olmadan gidiyor. Diğerini Yeni Gine’nin bir köyündeki toprak yola bırakıyoruz; saatte 10 km ile zor gidiyor. Soru şu: Hangi araba daha üstün? Her dilde yeni sözcük türetecek envaiçeşit mekanizma var. İhtiyaç olduğunda ihtiyacı olan sözcüğü üretiyor. Şu anda şu kadar sözcüğü var diyerek sıralama yapmanın anlamı yok. Ayrıca, bunu yapmaya kalkarsak mahcup da olabiliriz: Google ve Harvard’ın ortaklaşa yürüttüğü bir çalışmaya göre İngilizcede 1,025,109 sözcük var.
Bunun yanında, Türk Dil Kurumu’nun kendi beyanına göre “Büyük Türkçe Sözlük’te söz, deyim, terim ve ad olmak üzere toplam 616.767 [tanecik] söz varlığı” bulunuyor. Yani Türkçe, İngilizce yanında bir gariban – ki bu da hiç kabul etmek istemeyeceğimiz bir sonuç. O halde diğer halkların dillerine de dil uzatmamak lazım.
Toparlayalım. Şu ya da bu dile ilkel demek için başka bahaneler de bulunabilir tabii. Bu bahanelerin akıbeti de yukarıdakilerden çok farklı olmayacaktır. Kendi ilkel kültürel önyargılarımıza göre dilleri yaftalamaktansa dil denen mucizenin dünyanın dört bir yanına dağılmış binlerce tezahürünü hayranlıkla incelesek emin olun tadacağımız entelektüel hazlar çok daha gelişmiş olacak.